31 Mayıs 2010 Pazartesi

HAYIFLANIŞ

Ya çok fazla çalışacaksınız ya da elleriniz biraz kirlenecek, yapacak birşey yok... Saf ademoğullarını birer ölümcül canavara dönüştüren kural işte bu! Tüccar mantığıyla akademide başarılı olmanın da anahtarı aynı zamanda.

Genel kimya dersine geri dönelim; geçen gün yeniden gözden geçirirken anladım ki, o kitap meraklı bilim adamı adayları için tuzaklarla dolu,okumayınız! Neden mi? Her konudan azıcık koklatıp birşey öğretmemeye dayalı, uluslar arası bakalorya programında başarılı olması beklenen kolej mensubu çağdaşlarımızın daha lisedeyken aldığı eğitimi üniversiteye gelmiş adama vermeyi amaçlayan bir kitaptı çünkü elimizdeki. Herşey aynen şöyle başlayıp bitiyordu:

”İşte bunlar orbitaller çooğcuğum, oyy oyy oyy bunlar bi muhteşem bi muhteşem küü hem var hem yoklar dddzzzzzttt---- orbitaller bu kadar, iştee katot rey tüüğbb, allaaam bu vağğrr ya dzzzzztttt—bitti bu da...”

İşte herşey böyle başladı...

Biz birkaç saf arkadaş, tüm bu tadımlık bilim parçalarının peşine düşüp kendi çapımızda mutlu olurken ve sınavlarda sorulan sorularda bizi şaşkına çevirip deli gibi mutlu eden bu şeyleri toparlayıp yazmaya çalışıp tökezlerken, yanımızdan kağnılar geçiyordu, elinde defteri, tertemiz tutulmuş notlarıyla kağnılar, hepsinde temiz yüzlü çocuklar vardı. Nasıl kazanılacağını doğuştan biliyordu onlar; çok soran işgüzarların yaşadığı hezimetin tanığıydı ataları ademden beri; safkandı hepsi bu çocukların, neden? E bu hezimetler dayanıksız işgüzarların gen havuzundan pek de nazik olmayan bir şekilde uğurlanışına sebep olup, birkaç “out of range” dışında pek de sağ komamıştı; biz buna ne diyoruz, eeevvriiim—höönnkk!?!.

Yardımseverdi bu çocuklar, bizim gibi kendi başlarına kalmayı tercih etmezlerdi bu yüzden herhangi bir sınav anında; küçük kuizler olsun, büyük finaller olsun, minik minik bilgi eksiklerini tamamlarlardı birbirlerinin ya da sınava girmeden hazırladıkları notları düşüverirdi kalem kutularına. Bu küçük, sevimli dayanışmayla hep biraradaydılar, hepsi temiz çocuklardı. Biz işgüzarlar, burnu dik, gurur defolu, sözde idealist, kokuşmuş pislikler bu esnada kendi başlarına bencilce verdik sınavlarımızı ama koşup koşup sonuna geldiğimizde ufacık aptal hatalarla hep törpülendi kümülatif cipieylerimiz. Biz bunu haketmiştik!

Hala direnen biz pisliklerin hakkından gelmek için üçüncü sınıfta bir de insan faktörü eklenmişti yıldırma ekibine; anlatılanın dışında şeyler anlamak isteyenleri çok geçmeden anlayıp kişilikte tahrip oluşturma metoduyla yola getirme çalışmaları başlamıştı. Direndik, sinirlendik, dikkatimiz dağıldı, düştükçe düştük. Cık! Akıllanmamıştık hala, son sınıfta da devam etti bu; mezun olduk, mastırda yine devam etmekte, anlamaya çalışıp üretmenin saygısızlık, hadsizlik olduğu dersini almaktayız...

Modern dünyada bilim insanı olmanın çerçevesini saydam kaşar kesme mantığıyla çizmeye çalışanlara karşı artık “BAŞARILI” olma gibi bir yükümlülüğümüz yok. Üniversiteye öğrenmeye gelmiştik biz; siz yapamıyorsanız, yaptıramıyorsanız, biz de bu zaman dilimini kendi ideallerimiz için birkaç parçaya bölmek durumundayız. Bölünen zaman bugün bizi başarısız kılacak elbet ama kendi bildiğimiz yolu “doğru” yapabilmek için onların kaynaklarını kullanmak, onlar tarafından notlandırılmak zorundayız, evet; işte bu yüzden onların sisteminde ortalama olmak da bazen yetmeli sana, gayrı üzülmene gerek yok ezilen yoldaş! O yüzden ağlama salkım söğüt ağlama salkımsöğüt ağlama, kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama! Kim açtı lan Nazım’ı, pıııff, bi gitt!!

Luğzırlığa adanmış birkaç top çicek gibiyiz şimdi ey halkım, artık bırak bizi; kendi çocuklarınla devam et yoluna, ne olur bırak bizi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder