26 Temmuz 2010 Pazartesi

In memory of William Wallace..



Sonra Kembiriç’e geldik! Peterhouse’u bulduk, bi de Hagrid! Sevgili portır amca Hagrid’in tıraşlısıydı, gerçekten “yıh yıh”layabilen bir uzay çağı hancısıydı kendisi. Fitzwilliam’a komşu odamda Mısır tanrılarına pek yakın geçirdiğim akşamlarda düşünmeden edemedim doğrusu: Ra nasıl üşümeden durabilmişti o kadar sene, hem de bodrum katında, güneşten çok uzakta? Ben üşüyordum çünkü.
Çin lokantasında Nan’la Yasin suresinden konuştuk; ilk kez bu metnin edebi yönünü görme cüretiyle kirlenmiş bir başka günahkar vardı yanımda, yalnız olmadığımı hissettim. Isındı hava biraz.
Kembiriç Sanat Tiyatrosu yani KST (J) dolup taşıyordu ey halk! Hem de mevsimlerden yazdı ve biletler gerçekten pahalıydı.

Trenle İşkoçya’ya geçerken, karşımda oturan teyze Edinburgh’nın İngilizler tarafından nasıl kirletilmekte olduğunu anlatıyordu; cebimde ingiliz poundu vardı, evet bu yüzden korkmalıydım. Dungeon Edinburgh’da sapık katil rolündeki oyuncu kardeşimiz parmağıyla beni gösterip adımı sorunca “aha da..” şeklinde başlayan bir dolu cümle geçti aklımdan, sonunda astılar bizi, bi de fotoğrafımızı çektiler, cidden korktum. Sokaklarda Harry’i aradım ama Hogwarts’ta yaz tatili olabileceği sonradan geldi aklıma derken baklavacı buldum kraliçenin evinin yakınlarında, ne iş?
Bir de bilim insanı olmayı çok sevdim Carron’da yine kükürbiturillerden konuşurken; sahi ne çok anlatmıştım minik oyuk kabaklarımı ben bu aralar...
Sonra geldim... Ama her an gidebilirim...