7 Ocak 2010 Perşembe

Bir Romantiğin Final Dönemi İzlenimleri

Mutsuz insanlar görüyorum, çok kalabalıklar! Omuzlarından bastıran birileri olduğu o kadar belli ki nedenini sormuyorum çoğuna; çoğu cevabını bilemeyecek kadar mutsuz zaten. Oysa, ekim mevsiminde heyecanlı olunmalı, sulama zamanı tepemizde güneş ve hasat zamanı da bayram etmeliyiz birlikte!
Birileri birşeyleri yanlış anlamış olmalı, kulaktan kulağa adımlarken medeniyet zamanı; "araç-amaç" ilişkisi çok yıpranmış olmalı ki bu kadar sarıp sarmalayıp boğuyorlar birbirlerini farketmeden.
Oysa "bilme"yi sevmişti insan Ege'nin dalgaları sayaç iken zamana ve başak tanesine karın doyurduğu için şükredilirken.
Zaman "bilmek" ile "düşünmek" arasındaki köprüyü ne zaman yaktı, var mı gören? Hala görebiliyorsak eğer... Şablonlar belli içine girecek şekiller de tabi, sığmıyorsa şeklin orasından burasından yontup oturtuyorsun içine, kimseler görmeden iki yumruk üstüne:
- "...tımının şablonu bi kere de bana çalış lan, yont yont bıktım be..."
........
                                             "Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
                                               İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
                                               Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara"

.......
Tabi "yont yont" bıkar insan; dil ağızdan çıkıp kenara doğru sıkıştırılır dudaklar tarafından böyle zamanlarda, kaşlar çatılır biraz... "Biliyor gibi" görünmek hassas iştir, "düşünüyor gibi" yapmak!
 Amaca giden yolda salkım salkım üzümdür, önüne serilmiş, "büyük insan" koşarken görmeyip basa basa şarap yapar; üzümün tatlıyken de yenilebileceğini çoktan unutmuştur, Ege'nin kıyıları kardeşkenden bu yana dalgalar herşeyi yalayıp yutmuştur.

Sarhoşuz yani... Güya eğitilmiş ellerimizi tombala keselerine daldırıp, çıkanlara salak salak sırıtmak kaldı bize...
.........
"Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği."
............

Enstrümanları en güzel ağaçlardan yonttuk ama akorları duyabilecek kulaklarımızı kaybettik bu arada; oysa ilk üçgenimi Mısır kumlarına çizmek isterdim ben de Pisagor...
............
                                                                                             "Ve yıkıldı gitti Likya.
                                                                                             Hala yeşil bir defne ormanı altında. "

.................
Artık öyle soğuk ki anlatılanlar, seni düşünüyorum üçgenini çizerken ve sırtımı ısıtıyor güneşin; diğerlerinin "pof pof"lu sırtlarını sıvazlamadan nasıl anlatabilirim onlara?
                                                                                      
Ulrike neden anlatamıyor? Bu arada çok güzel sıcak şarap yapıyormuş Ulrike....:)
Mutsuz insanlar var etrafımda, mutsuzluğa davet ediyorlar; kollarını ensemde hissediyorum! Dickens kızmasın ama... Hişşşt bu yazıyı okuyan sakın bakma arkana, senin de ensende kolları! (Korktun değil mi??)
"Korkmak, sinmek, etrafa nefret saçmak zamanıdır şimdi!!" diyorlar da, da, da... Arkamıza bakmıyoruz biz değil mi?